Alternarif Teoriler

Uzun Dönem Kar Maksimizasyonu

Geleneksel teori firmaların kısa dönemde kar maksimizasyonu yapacak şekilde kararlar aldığını varsayar ve modelini buna göre kurar. Fakat bazen firmalar uzun dönemli planlar da yapabilir ve bu kısa dönemde elde edebilecekleri maksimum kardan daha azını elde etmelerine neden olur. Örneğin firma daha büyük bir üretim tesisine taşınabilir ya da yeni makineler alabilir böylece maliyetlerde artış görülebilir.

Fakat bir firma uzun dönemde kar maksimizasyonu üzerine kararlar alamaz. Çünkü maliyet eğrileri ve talep eğrileri zamanla kaymalar gösterecektir. Bir firmanın bunları kesin bir şekilde bilmesi imkansızdır. Bu nedenle yapabileceğinin en fazlası uzun dönemde neyin faydalı olacağı hakkında tahminler yürütüp kararlarını ona göre vermesidir. Bu nedenle uzun dönemde kar maksimizasyonuna dayalı bir model kurulamaz.

Firmaların uzun dönem kar maksimizasyonu hedeflemesinin tüketiciye etkisi çeşitlilik gösterebilir. Uzun dönem kar maksimizasyoncu firma araştırma gelişme faaliyetleri sayesinde tüketiciye daha kaliteli ürünler sunabilir. Fakat firmanın uzun dönemde piyasa gücünü arttırmak için bol miktarda reklama başvurması ve bu maliyeti de tüketiciye yansıtması da olasıdır.


Yöneticinin Fayda Maksimizasyonu

Belli bir ölçeğin üzerindeki firmalarda genellikle firma yöneticisi ve firma sahibi farklı kişilerdir. Firma sahipleri firmalarını yönetmesi için kendilerinden daha bilgili kişilere görev verirler. Yöneticinin firma sahiplerinden daha bilgili olması firma sahipleri için bir avantajken bir yandan da yöneticinin tamamen firma sahibi çıkarına davranmamayı tercih edebilmesine de olanak sağlar.

Firma sahipleri kısa dönemde elde edilebilecek maksimum kar hakkında yönetici kadar bilgi sahibi değildir. Bu nedenle yönetici firma sahiplerini yani hissedarları tatmin edecek kar miktarına ulaştıktan sonra kendi çıkarlarına odaklanma eğilimindedir. Odasına lüks eşyalar alabilir, özel işleri için fazladan asistanları işe alabilir, şirket aracını yenileyebilir ya da daha az çalışmayı tercih edebilir. Bu ayrıca istenen kar miktarının tutturulmasının zorlaştığı zamanlarda yöneticinin kişisel giderlerinden kısarak maliyetleri azaltmasına, dolayısıyla da istenen kar miktarlarını yakalamasına olanak sağlar.

Resesyon dönemlerinde yöneticilerin yaptığı kısıntıların firma verimliliğini etkileyecek bir olumsuz etkisinin olmadığı görülmüştür. Bu da hissedarları tatmin edecek kadar kar edildikten sonra yöneticilerin kendi faydalarını maksimize etme eğiliminde oldukları savını desteklemektedir.


Hasılat Maksimizasyonu

En çok kabul gören teorilerden birisi de hasılat maksimizasyonunu asıl amaç olarak görür. Bu özellikle yöneticinin performansının hasılat miktarı ile ölçüldüğü durumlarda geçerlidir. Yöneticinin priminin satışlardan elde edilecek hasılata oranlanması durumunda bu amaç özellikle belirginleşecektir.

Hasılatın maksimum olduğu noktada üretim yapmak karın maksimum olduğu noktada üretim yapıldığı manasına gelmez. Aşağıdaki grafikte karın maksimum olduğu ölçek ve hasılatın maksimum olduğu ölçek gösterilmiştir.


Yukarıdaki grafikte kar maksimizasyonunun Q1, hasılat maksimizasyonunun ise Q2 çıktı seviyesinde gerçekleştiği görülmektedir. Hasılat maksimizasyoncusu yönetici daha az karlı olmasına rağmen Q2 seviyesinde üretim yapma eğilimindedir. Fakat bunu yapması her zaman mümkün olmayabilir. Hasılatı arttırırken bir yandan da hissedarları tatmin edecek kar miktarının altına düşmemeye çalışacaktır. Hissedarları tatmin edecek kar miktarı hasılatı maksimize etmeye izin vermeyebilir.


Yukarıdaki grafikte hissedarlatın Π1 kadar karla tatmin olduğu bir durum ele alınmıştır. Bu karı sağlayan Q3 miktarı aşılırsa hissedarları tatmin edecek kar miktarının altına düşülür. Bu nedenle yönetici yapabileceği maksimum hasılatı elde etmeye çalışacak ve Q3 miktarında üretim yapacaktır.

Hissedarların tatmin olacağı kar miktarı satış hasılatı maksimize edildiğinde oluşacak kar miktarının altındaysa yönetici hasılatı daha da arttırmak için reklama yönelecektir. Reklamın maliyeti getirdiği hasılattan fazla olsa bile hasılatı arttırmak için yönetici karlar hissedarları tatmin edecek düzeye inene kadar bunu yapacaktır.

Hasılat maksimizasyoncu bir firmanın kısa dönem kar maksimizasyoncu bir firmaya göre çıktı seviyesi daha yüksektir. Fakat fiyatların daha düşük olacağı kesin değildir. Çünkü firma hasılatını arttırmak için daha fazla reklama başvurup bunun maliyetini tüketicilerine yansıtabilir.


Büyüme Maksimizasyonu

Firmalar büyümeyi de ana hedef olarak belirleyebilirler. Büyüme kar miktarını arttırarak hissedarlara yarar sağlayacağı gibi yöneticiler için de avantajdır. Büyüyen şirketin yöneticileri daha fazla güç ve itibar sahibi olurlar, maaşları genellikle daha yüksektir. Bunun dışında büyüyen şirketlerde yeni pozisyonlar açılacak ve yöneticiler daha üst mevkilere terfi edebileceklerdir. Bu doğrultuda firmalar belli bir dönem için büyümeyi asıl amaçları olarak görebilirler.

Büyüme iki şekilde gerçekleşebilir. Bunlardan birisi firmanın kendi imkanlarıyla büyümesidir, buna iç genişleme yoluyla büyüme denir. Diğer ihtimal ise firmaların birleşmesidir. Birleşmelerin farklı şekilleri vardır ve buna göre birleşmeler farklı isimlerle kategorize edilirler.

İç genişleme yoluyla büyüme satışların artmasını gerektirir, bu da üretimin de artması manasına gelir. Üretimi arttırmak için yeni makineler, daha fazla işçi ve yeni binalar gereklidir. Büyüme için bu nedenlerle finansman gereklidir. Bir firmanın iç genişleme ile büyümeyi finanse etmesinin üç yolu vardır. İlk ihtimal borçlanmaktır. Bu durumda karların bir kısmı kredi taksitlerine harcanacağından hisse sahiplerinin alacakları kar payı düşecektir. Kullanılabilecek bir başka kaynak elde edilen karlardır. Bu karların bir kısmı büyüme için kullanılabilir. Fakat bu da hissedarlara daha düşük kar payı dağıtmak manasına gelir. Son yöntem ise halka yeni hisse arz etmektir. Yeni hisselerden elde edilecek para büyümede kullanılabilir. Bu yöntem mevcut karlara dokunulmamasını sağlasa da artık daha fazla hisse vardır ve bu nedenle kar payı daha fazla hissedar arasında bölüştürülcektir. Bu da yine mevcut hissedarlara verilecek kar payının düşmesi manasına gelir.

Görüldüğü gibi büyüme hissedarların kar paylarında düşüşe neden olur. Eğer bu düşüş çok fazla olursa hissedarlar hisselerini satmayı düşüneceklerdir. Bu durumda yeni hisse sahipleri kendi yöneticilerini atayabilir ve mevcut yöneticinin işini kaybetmesine sebep olabilirler. Bu nedenle yönetici büyüme oranı ve kar paylarındaki düşüşün dengesini iyi kurmalıdır. Büyümeyle birlikte karların da giderek artması bu konuda yöneticinin işine yarayacaktır.

Birleşme yoluyla büyüme bir şirketin bir başka şirketin hisselerini satın almasıyla ya da iki şirketin anlaşmasıyla olur. Eğer birleşme aynı sektörde ve aynı üretim aşamasındaki firmalar arasında olursa buna yatay birleşme adı verilir. Örneğin iki otomotiv firmasının birleşmesi bir yatay birleşmedir. Aynı sektörde fakat farklı üretim aşamalarındaki firmaların birleşmesi dikey birleşme olarak anılır. Bir otomotiv şirketi ile otomobil motoru üreten bir şirketin birleşmesi buna örnektir. Farklı sektörlerden firmaların birleşmesine ise karma birleşme denir. Otomotiv sektöründeki bir firmanın beyaz eşya sektöründeki bir firmayı alması da karma birleşmeye örnek olarak gösterilebilir.

Birleşme faaliyetleri genellikle ekonominin gidişatı ile paralellik göstermektedir. Ekonomik büyümenin olduğu zamanlarda hisse fiyatlarının yükselmesi ve iş dünyasında güven ortamının oluşmasıyla birleşmeler artar, ekonomik daralmaların olduğu yıllarda ise birleşmelerin sayısında düşüş gözlenir.

Firmaları birleşmeye iten bazı nedenler vardır. Öncelikle birleşme yoluyla büyüme iç genişleme yoluyla büyümeden daha kolaydır, çünkü bu durumda birleşmeye konu olan firmaların halihazırda talepleri vardır. İç genişleme yoluyla büyümenin aksine daha fazla satış için yeni talep oluşturma gereksinimi düşüktür. Ayrıca teorik olarak birleşme sonucunda ölçek ekonomileri elde edilebilir fakat pratikte bu pek böyle olmamaktadır.

Firmaların birleşmek istemesinin bir başka nedeni de piyasa gücüyle alakalıdır. Firmalar birleşerek tekel olabilirler ya da piyasadaki güçlerini arttırabilirler. Bunun dışında piyasada birbirine rakip olan firma sayısı azalacağı için belirsizlik de azalmış olur.

Birleşmelerde öne çıkan bir başka haklı sebep de firmaların coğrafi sınırlarını genişletmek istemesidir. Bir firma yeni bir ülkede yatırım yapmak istediğinde bir başka firmayı satın alarak bunu gerçekleştirmeyi seçebilir.

Büyüme maksimizasyonunu amaçlayan bir firmanın fiyat ve çıktı seviyesi hakkında çıkarımlarda bulunmak kolay değildir. Firma kısa dönemde kar maksimizasyonu sağlayacak çıktı ve fiyat seviyesini seçebileceği gibi talep oluşturmak için kısa vadede getirisinden fazla götürüsü olan reklam kampanyalarına girişerek karlarının bir kısmından feragat etmeyi de tercih edebilir.

Büyüme maksimizasyonunun tüketiciye etkisi de iki yönde de olabilir. Firmalar bu amaç doğrultusunda daha fazla araştırma geliştirme faaliyetine girerek tüketiciye daha kaliteli ürünler sunabilir, fakat birleşmeler sonucunda rekabetin düşmesiyle tüketiciye sunulan ürünlerin fiyatlarının artması da bir diğer ihtimaldir.


Davranışsal Teoriler

Firmaların çoğu zaman birden çok amacı olur. Örneğin bir firma hem kısa dönemde kar maksimizasyonunu hem de hasılat maksimizasyonunu hedefleyebilir. Fakat bu iki amaca birden ulaşmak imkansızdır. Bu nedenle bu gibi çelişen amaçların bulunduğu firmalarda her iki amaç için de ulaşılabilir minimum hedefler belirlenir. Bu gibi çok amaçlılık durumlarına sık rastlanıldığı için davranışsal teoriler ortaya çıkmıştır. Davranışsal teoriler firmaların ne gibi durumlarla karşılaşabildiklerini ve bunları nasıl çözümleyebileceklerini gözlemler. Hedeflerine nasıl ulaşabilecekleri konusunda bir çıkarımda bulunmazlar.

Firmalarda çok amaçlılık bölümler arasında da olabilir. Örneğin satış ve üretim departmanlarının amaçları farklı olabilir. Firmalar bölümlerine hedefler koyarken daha önceki verileri ve piyasanın durumunu referans alırlar. Örneğin ekonomik daralmanın beklendiği bir yılda hedefler bir önceki yıla göre daha düşük belirlenebilir, normal geçmesi beklenen bir yılda bir önceki yıldaki verilerin biraz üstünde hedefler tanımlanabilir.

Koşullar sık sık değişir fakat hedeflerin bunlara göre devamlı revize edilmesi zordur. Çünkü departman yöneticileri arasında uzun süreli pazarlıkların yaşanması olasıdır. Bu nedenle üst yönetim genelde koşullardaki değişimleri hedeflerine yansıtmaz. Örneğin üretim departmanı hedefinin üzerinde satış departmanı da hedeflenen seviyede ilerliyor olabilir. Bu durumda yöneticiler satış departmanının hedeflerini yükseltmek ya da üretim departmanının hedeflerini düşürmek yerine mevcut durumun devamını tercih edebilir. Bu durumda üretimin kötü gittiği zamanlarda oluşan stokları kullanabilir. Aksine bir davranış üretim departmanının hedeflerinin altında kaldığı bir zaman diliminde satılacak ürün bulamama riskini doğurur.

Yöneticilerin hedefleri değiştirmeden kendilerine esneklik sağladığı anlatılmasına rağmen Japon şirketlerinde sıkı bir denetimle stok oluşturmadan üretim yapma davranışı ile de karşılaşılmaktadır. Bu modelde satın alınan hammaddeler hemen üretime sokulmakta ve üretilenler de hemen satılmaktadır. Bu model stok maliyetlerini azaltmaktadır fakat baştan da söylendiği gibi sıkı bir denetim, güvenilir tedarikçiler ve güvenilir alıcılar gerektirir.

Hedefler konurken firmaların bir kısmı tutucu davranmayı yani büyük değişikliklerden kaçınmayı bazıları da hedeflerin belirlenmesinde rakipleri referans almayı seçer. Firmaların tutucu davranmaları şirketin etkinliğini düşürür ve bu da tüketiciye yansır. Bununla birlikte rakiplerin durumunun baz alınmasıyla konulan hedefler firmaların daha etkin çalışmasını sağlarken reklamlarla tüketicilerin düşüncelerini manipüle edilmesine de yol açabilir.


ÇÖZÜMLÜ SORULAR